top of page
cultural worker, curator
MARDİN BİENALİ’NDEN SESLİ BİR İŞ
Zeynep Okyay
Sanatatak, 16 Mayıs 2018
Mardin’de bienal açılışından iki gün önce restorandayız, canlı müzik Türkçe, Arapça ve Kürtçe olarak devam ediyor.
Yanımda oturan kişi soruyor: Neden Arapça şarkı söylüyor ki?
Hangi dilde söylemesini isterdin diye soruyorum, cevabı “Türkçe” oluyor.
Bulunduğu coğrafyadan bu kadar kopuk bir söylem daha var mıdır?
Bu girişten sonra hop oturup hop kalkabilir, hayatımdaki tüm ulusalcıların bıraktığı travmayla, hiç durmadan birkaç sayfa yazabilirim. Ama buna gerek kalmadı. Çünkü bienal mekanlarından Alman Karargahı’nda izlediğim video bu zihniyete en güzel cevabı veriyor, hem de çok keyifli bir işbirliğiyle.
Etnomüzikolog Mustafa Avcı (Mavcı Efendi) ile aynı zamanda demir ustası olan müzisyen Abdülkadir Gökbalık(Asi Baba)’ın birlikte “türkü yakarak” ortaya çıkardıkları “Mama Nazlı Türküsü: Bienal için Curcuna“dan bahsetmek istiyorum. Zira bu iş yukarıdaki söylem ve benzerlerini anlamsızlaştıracak kadar güçlü. Gücünü de beraber müzik yapmaktan alıyor.
Mustafa Avcı kendi sözleriyle süreci şöyle açıklıyor: “Türküyü yapmak için Mardin’e iki yolculuk yaptım ve türkünün sözlerinin hikayesinden çok etkilendiğim Nazlı adında bir kadınla ilgili olmasına karar verdim. Kardeşini kurtarmak için bir salcıyla evlenen bu Ermeni kadının, evlendikten sonraki ismiyle Nazlı’nın hikayesini anlatan bu türküyü son Mardin ziyaretim öncesinde tamamladım. Mardin’de türküyü kaydetmek için Asi Baba’yla beste üzerinde çalışmaya başlar başlamaz beste elimden kaçıp gitmeye başladı. Süreci yakından takip eden iki Mardinlinin de katılımıyla güfte de beraberce yeniden yazılmaya ve diğer Mardin havaları gibi çok dilli (Arapça, Kürtçe ve Türkçe) bir hal almaya başladı. Sonuçta hep beraber kendimizi kolektif ve diyalojik bir (yeniden) söz yazma ve (yeniden) beste yapma, yani bir türkü yakma sürecinin içinde buluverdik!”
TRT‘nin salt Türkçe kullanarak İstanbul aksanıyla yaptığı derleme yaklaşımının, ki etkisi öyle sarsıcı olsa gerek ki, yöredeki herkesin bu şekilde konuşacağı algısı silinemiyor – bu bakış açısının tam bir yapı bozumu… TRT’nin izlediği yolun ters istikametinde gerçekleşiyor, Avcı’nın yazdığı Türkçe sözler, Kürtçe ve Arapça’ya dönüşüyor. Politik olma kaygısıyla da değil üstelik, organik bir biçimde, çünkü günlük yaşam bunu gerektiriyor.
Şarkıda “dusalanê” kelimesini duyuyoruz. Dusalanê bienal kelimesinin Kürtçe karşılığı olarak türküde yerini alıyor. Mardin Bienali‘nde çağdaş sanat işlerinin tam ortasında, son derece geleneksel bir curcuna örneğiyle, bienal yerine “dusalanê” kelimesini kullanan bir zihniyet bana çok insani, çok oradan geliyor, sanki herşeyi zaten, çok derinden anlamış gibi…
“Mama Nazlı Türküsü: Bienal için Curcuna“ tek kanallı bir video formatında. Burada Abdülkadir Gökbalık (Asi Baba) şimdiki Mardin Sinema Derneği‘nde kanun çalıp türküyü söylerken görüyoruz. Sonradan öğreniyorum ki bugün derneğin olduğu bina, öncesinde bir ilkokul olarak kullanılmış. Fakat en son konut olarak kullanıldığında Ermeni bir kadının eviymiş. Aslında ilk başta bir demirci ustası olarak kendi dükkanında görüntülemek istediği Asi Baba’yı, çok gürültülü olması sebebiyle farklı bir yerde çekmek durumunda kalan Avcı, tam da bu nedenle dernek binasını seçiyor. İnce ince işlenen demirin de bir müzik olduğunu düşünüyor, videonun sonunda Asi Baba’nın atölyesinden çıkan demirleri gösteriyor.
Görüntünün ve gözün bu kadar egemen olduğu çağdaş sanat ortamında, ben bu işi sadece bir ses yerleştirmesi olarak da hayal etmek istiyorum. Videoyu izlerken gözümü kapadığımda Asi Baba’yı birçok yüzde görüyorum, bilmediğim Kürtçe ve Arapça kelimeler, bildiklerimle buluşuyor. Anlamamayı, anlayamamayı ve müzikte buluşmayı deneyimliyorum.
bottom of page